Sunday, May 26, 2013

Soru İle Yanıt




Soru İle Yanıt,

Kişinin beyninin işleminde, işleyişinde ve yer üzünde yaşama uymağa gerekli olduğuna göre, görünümünde, etgi-tepgi qavramı gelişmişdir. Ona göre her etginin tepgisi var, ve heç tepgi etsizi ola bilmezdir. Kişinin düşünce düzeni bu etgi-tepgi qavramı üzerine qurulmuşdur. Kişinin beyninde varlığın nece var olduğundan, ta gündelik işlerinecen bile bu etgi-tepgi qavramı ile anlam bulmuşdur. Bu gereçeyi olmayan ikilik kişi beyninin en böüyk ve en önemli yetersizliklerinden ve aqsaqlıqlarından biri olmuşdur. Düşünüş ve bilim alanında, onu bilimsizlik qaranlıqlarında ve geride tutan nedenlerden biri de ele bu ikilik açısından evrene baxış olmuşdur. Bu qısa yazıda, biz, ne etgi-tepgi qavramını ne de kişi beyninde olan ikilik yatağını açmağa qalxırıq, ancaq, beyinde ''soru ile yanıt'' qonusu, ikilik yatağından qalxmış etgi-tepgi qavramı olduğundan, bu qonuya ilişdik.
İlk önce, biçimbilimi ve anlambilimi açısından bu iki söze qısa bir göz atalım. ''Soru'' sözünün kökü 'S' ile 'R' seslerinden çox esgi Türkce sözdür. Buyuruq biçiminde kökü sayılan 'Sor'dur. Bir nesneyi birinden istemek durumuna girmek ve getirmek eylemi, demek, onu 'sormaq' olur. İndi o istenilen nesne ne olur olsun, bu 'S' ve 'R' ile düzelen söz ona uyqulanır. Türk cuğrafi bölgesinin çox geniş olduğuna göre, değişik bölgelerde çeşitli biçimler ve anlamlar daşıya bilir, ancaq, bu köksöz, öz gerçek ve öz anlamından ve biçiminden çox uzağa azmamışdır. Ana döşünden sütü 'sor'maqdan, birinin yerinden 'sor'arqlanmaqdan, birini 'sor'quya çekmekden ta birinden bir bilgiyi 'sor'mağacan uzanan ve gelişen anlamlar daşıyan bu söz Türkce'nin çox esgi sözlerindendir. Bölgenin başqa dillerine de geçmiş olan 'S' ile 'R'dan düzelmiş bu söz, 'kişi dil değişim quralları'na uyqun olaraq, ve seslileri göze almayraq, Ereb dilinde 'R', 'L'ya değişerek, ''Se'ele'' köksözüne, ve Farsca'da ''Sorağ'' sözünden örnek getire bilirik.
''Yanıt'' sözüne  gelince, indiki Türk dünyasında daha az işlenilmekdedir. Türk orduları ve sonra da beyinleri Ereb basqınına uğrayandan ve yenılenden sonra, ve yaşam ve düşünce alanında Erebleşenden sonra, minler başqa sözler kimin, ''yanıt'' sözü de basdırılan, unutulan, ve qullanılmayan sözlerden biri olmuşdur.
Kökü 'yan' olan bu söz, güneşden, ya çox güclü isti sonucunda, ya od ile 'yan'maq sözünden üzaq anlamda belirlenir ve onla heç ilgisi yoxdur. Kişinin veya bir nesnenin üç boyutlu durumda, biçimi, önü, arxası, ve 'yan'ları olaraq beyinde oluşur. 'Yan' köksözü, addır, ve ''ıt'' soneki ile ''yanıt'' sözünü düzelir. Esgi Türkce'de ''ut'' soneki ile de yazılmış olsa da, indiki Türkce'de ve belli quralla göre, ''ıt'' soneki daha uyquun ve doğrudur. 'Yanıt' sözü hem Kaşqarlı'nın yazılarında, hem de Hacib Xas'ın yazılarında görünmekdedir. Bir durumun, veya sözün qarşısında, 'yan' tutaraq, ve öz 'yan'ını belli etmek üçün 'yan'ıt ve 'yanıt'lamaq sözü anlam bulur. Esgi yazılarda da, 'yan' anlamı daşıyan, bu söz, 'yan'a dönüş anlamını özünde gizli tutan bir duyqu danşıyır. Nece ki, kaşqarlı da 'yan'mağın, dönmek anlamına geldiğini söyleyir. ''Yoldan yanmaq'', o yoldan geri dönmek anlamına gelmekdedir. İndi, bu ''yanıt'' sözü, Türkiye'de ve başqa Türk ülkelerinde yavaş yavaş qullanılmağa başlamışdır. Daha çox bilincli quşaq ve kesimde qullanılan bu söz, özüne daha geniş biçim ve anlam alanı yaratmış durumdadır. Azerbaycan'da ve özellikle de İran işqalı altında olan Güney Azerbaycan'da budunsal bilincliğine yetişenler, Türk sözlerini daha çox qullanmalı, ve her durumda, Türkce sözlerini, başqa dillerden ve özellikle işqalçı milletlerin dillerinden gelen sözlere yeğlemelidirler.
Nece ki bilimsel olaraq, Güney Azerbaycan'da yayqın olaraq qullanılan, 'sual' ve 'cevab' sözünün Türkce'deki 'soru' ve 'yanıt' sözlerine daha üstün veya daha uyqun olduğuna heç bir neden bulunmamaqdadır.
İndi ki biraz, 'soru' ve 'yanıt' sözlerine anlambilim ve biçimbilim açısından bir göz atdıq, biraz da kişi düşünüş baxışından bu 'ikilik' durumuna baxalım. İlk baxışda, birine, 'soru'nun önceliklik daşıdığı ve ilketgen olduğu ve 'yanıt'ın bu ilketgene bir tepgi olaraq, ikincilik durumda olaraq, gerekli olduğu, görüne bilir. Ancaq, bu qavramlar daha oynaq ve daha sıvıdır. Nece ki, 'soru' özü demek bir 'yanıt'dan qalxmalı ve qaynaqlanmaqda olmalı, yoxsa, deyerlilik ve geçerliği olmaz. Nece ki, önbilimden qalxmayan bir 'soru', ilgiye değer değildir. Ona göre de, demek, 'yanıt' veya önbilginin 'soru'dan önce olmağı gerekliliği onu öncelikliğe qaldırır. Bu durumda, 'soru' yalnız, önceden edinilen bilğiye onay ve qanıt getirmeğe bir arac görünmekdedir. Nece ki, önbilgi olmadan, 'soru'nun olanağı bile göze alınmamalıdır. Demek, eşitdurumda, 'soru' 'yanıt'ı ve 'yanıt' 'soru'yu besleyib yetişdirmekdedir. Ancaq vurquladığımız kimin, bize göre, 'soru'nun yox, 'yanıt'ın önceliği ve öenmi var.
'Yanıt' dediğimiz, kişinin çevresinde, bir duruma, bir anlama, bir söze, veya bir oyquya, duyquya, tepgi olaraq gelişen bilincdir. Bu önbilinc, ve onun gelişmesi kişinin, özüne ve yaşadığı çevresine bilinci olduğundan gelişir. Tinbiliminde, özbilincin anlamı kişinin çevresine ve özüne tepgisi olaraq belirlenmekdedir. Bize göre, genelde yaşam, ve özelde kişi tepgisel bir varlıqdır. Bilinc gelişdikce de bu tepgisellik gelişmekdedir. Özü özünden bir şeyi olmayan, çevresinden ve toplumdan alan etgenlerin bombardımanında olan kişi, 'yan' gösterib, bilinclileşirken 'yanıt'ların yardımı ile, özünü 'soru'larla quşanmışdır. O, daha çox ve daha yararlı, etgenlere qarşı qoymaq üçün, ve onları yönlendirmeğe qalxdığı üçün, yeni yollarla, yeni 'yan'larla, yeni bilinclere ve 'yanıt'lara el yetirmelidir. Bu etgenlere 'yan' tutmalar ve onları yönlendirmek qalxışları, kişiye onun etgisel ve tepgisellikden uzaqlaşdığının yahaltısını verir. Bu da onun özgüvenine ve daha çox qalxışınıa yardımcı olur.
Ancaq, gerçek ve eseme, kişinin bu ikilik qasırqasından qurtulacağını umudlamır. Kişi beyninin, varlığın bilimsel gerçekleri ile uyuşuq ve tutuşuq nuqtelerinin az olduğu, bilinen beş alqı araclarının her an yalnış ve yahalmada olduğu, önbilinci ağır soru ve quşqu altına almaqdadır. Kişiye bilinen, en az güveniyle bilinen arac, onun her an yahaltıda olan beyni ise, bedensel ve yaşamsal isteklerden bir an bile qurtula bilemeyen bir durumda yaşayır ise, önbilice güvenin en az olduğu ve demek, bütün 'soru'ların, nece ki bilindiği kimin, heç bir 'yanıt'a veya daha çox bilince varacağı umudunda olmadığımızın umudsuzluğunda ve üzüntüsündeyik. Çevredeki etgenlere ve toplumdakı zorunlu eğitime tepgi olaraq gelişen ve bilinc, ve burda, 'yanıt'ı gelişdiren önbilinc belirlenen durum her an yalnış ve yahaltı içindedir. 'Soru'ları gelişdiren bu sözde önbilincden doğan 'yanıt'lar da, o varlığını gelişdiren parçaların ve öndönemlerden gelen sayrılıqları öz içinde daşımaqdadır. Ona göre de, qaçınılmaz olaraq, bu 'soru ile yanıt' kör duğumu sürecekdir.
 

Oğuz Türk
2013

No comments: