Monday, December 24, 2012

Oğuz Türk, Düşmana İnanmaq,


DÜŞMANA INANMAQ -OGUZ TURK ,GAIP ARAŞDIRMA MƏRKƏZININ RƏHBƏRI

554714 305276812894813 1856575586 n copyÖnceden bir neçe yazımda ''düşmana İnanmak'' söylevini yeni bir düşünce olarak ortaya sürmüştüm. Bu yeni söylev hem tinbilimi ve hem de toplumbilimi baxış açısından çox onem daşımakdadır. Men bu söylevi kişilerin beyinlerinin nece çalışdığını anlayarak inanç sistemini inceleyıp onların toplumda ve toplu halda inançlarının birikimini görunce bulmuşam. İndi burda bu söylevi biraz açıp açıklamak isteyirem. Mene göre, inanç bilgi alanından eşikde var olan veya varsayılan alqıların qarışığından oluşur.
Bir nesne üzere bilgisi olanın inanca heç gereği qalmamıştır. Somut fakt ve nitelik arada olmayınca beyindeki bilgi alqılayan sinirler var olan ve varsayılanlar arasında daha güçlu bir ilişgi qurarak inanç deyilen nesneyi oluşturur. Bilgi edinmek daha gözü açık bir nesneyi incelyip, kuşkulanıp ve denemek ve sonra anlamak demektir, halbuki inanmak veya inanca varmakda gözü açıklık, incelemek, kuşkulanmak, denemek, ve hatta anlamak bile suç sayılabilir. Bilgi elde edinenden sonra da o bilgi her zaman kuşkuya ve incelemeye açık olmalıdır. Ama inanca gelince böyle değildir. İnanca varınca onu sorqulamak ve tartışmağa açmak bile suçtur. Kişi ve kişi toplumları hele indiyedek uyqarlık deyilen yarattıkları sistemlerinde bilinçten daha artıq inanca yönelik yanaşıp veya suruklenmişler. Elbette ki kişinin beyninin hele de ilkel ve primat ötesi olduğundan daha erken ve telesik sonuçlara varma hevesinden inanca sövkenmiştir. Bir kişinin o biri kişiye ustunluk isteği ve güç söylevinin oluşması da burdan qaynaklanmış ve başlanmış olabilir. Bir kişinin inanca yönelmesi sonuçta onun nesneleştirilemsine ve onun daha qolay başqa kişinin güçlenmeyine ve sonuçta aynı güçü işesalıp başqa kişileri de inanca teref yöneldip ve güçünün artırılamsına doğru olar. Demek minik alanın da minik verenin de işine inanç sistemi daha yararlı görünür. Bilinç sistemi daha yorucu ve sonuçta da kuşkulara ve tartışmalara açıq ve kişinin beynini çelikiye çeken bir sarmaşa qarmaşa ola bilir. Kişinin beyni daha rahat ve qolay yollardan sorulara yanıt bulup geceni rahat yatmağı yeğler. İnanç sistemi qurulandan sonra inananların çoxu o sistemin bir qorucusu kimin davranış gösterer. İnanç sistemini quran veya quranlarda yeterince fiziksel güç olmadığına göre ve onların az olduğuna göre qoruculuk görevi inananlara buraxılmıştır. Güç aşamalı sistemi inanç üzerine qurulmuştur. İnanç sistemi ise qorxu üzerine qurulmuştur. İnanç sistemine göre bütün dünya aşamalı sistemiyle qurulup ve yöneltilmektedir. Elbette ki bilinç sisteminde aşamalı sistem düşünülebilmez. Qorxu elementi özü de araştırma ve incelemeye açık bir bölüm ve araşdırma alanıdır. Kimse zorla bilinçleştirilebilmez ve kimse de zorla bilinçsizleştirilebilmez. Kimseyi bilincinin az veya yox olduğuna göre yarqılandırıp cezalandırmak olmaz. Ama inança gelince bütün qurallar veqanunlar da değişir. Inançin az veya yox olduğuna göre kişiler bir birini odlarda yaxıp darlarda mıxlamışlar. Boğazlarına qurşun töküp hayallara ve düşlere gelen ve düşünebilinecek işkenceleri birbirine yapmışlar.
İnanç sisemini quranlar yaxçıca kişinin sayrılıktan ve ölümden qorxtuğunu bulup belirleyip, bu qorxu duyqusunu onun köleleştirmek yolunda nece qullanabileceklerini anlamışlar. Yaxçı yemekler, türeme ve çoxalma kişinin en çox isteklerinden olmüştür. İnanç sistemini quranlar qorxunun yanında ayartını da göz ardı etmemişler. Kişinin bütün yaşamında qorxularla ayartılar arasında şaşkın şaşkın qoşup durduğu onu qullanılmağa ve köleliğe savunmasız bırakmıştır. O qorxduklarını yenmeden ve isteklerine yetişmeden bu inanç sistemine dayalı kölelik bir türlü sürecek.
İndi qorxutma ve ayartma yöntemine dayali olan bu inanç sistemi kişilik tinbilimi be toplumbilimi ve tintoplumbilimi açisından yaxçıca yerleşmiş durumdadır. Herzamankı kimin Kişilik tintoplumbilimi bu durum üzünden cox üzücü ve inciltici durmdadır.
Biz inanç sistemi deyende kimin kime ya neye inandığını açmalılyık. Kim kime inanir? Dedigimiz kimin qorxu ve ayarı yaratma qaynağı olan veya çox olan birisine birisi inanir. Qorxusuz ve ayartısız inanç sisteminin erk ve yetkisi olmadiğına göre ona inanç sistemi de demek olmaz.
Bilgi ve inançın çox titizce birbirinden ayrılması gerekir. Quşqusuz inança dayalı beyinlerden bu ayrımı yapmalarını gözlemek de biraz da öküzden süt istemek kimin bir şey olar. Ama herhalda bilgi üzerine qurulmuş bir toplum her zaman qaynamada ve gelişmededir. Her şeyin konuşmağa açık olduğundan ve her bulqunun ve algının soruşturmağa ve ıncelemeye acık olması o toplumu her zaman genç ve ilerici bir toplum qılar. Bele bir toplumda her bilgi kanıtlanabilmeye ve eşitlikle yalanlayabilmeye açıktır. Tersine inanca dayalı toplumlarda inançları kanıtlanmaya veya yalanlamaya açmak söz qonusu olup düşünülebilmez.
Kişinin yer üzünde oluşturduğu uyqarlıklara ve toplumlara baxılırsa inanca dayalı toplumların ve uyqarlıkların nece olduqları iyice anlaşılır. Bildigimiz bileli böyle olmuştur. Kişinin belleğinde bilgiye dayali bilinç sistemli toplum yoxtur. O utopiya, olasılığı olamayan yerlerdır hala.
Bilgi ile inancin arası yaxçıca açılmalı ve o araya ışıq sepelenmelidir. Kişinin qonuşduğu dil varolmayan, gerçekdışı nesneler ve anlamlarla bulaşıp pırtlaşmıştır. Ona göre de, bilgi ve inancin doğru ve gerçek anlamları iyice düzgüne çıxarılmalı. Ondan sonra bu iki tam değişik anlamları anlamakda çetinlik çekmeden onları tintoplumbilim baxışından inceleybilirik.
Yalniz, inanç mekanizması ve düzeneğı anlaşılmadan kişinin tintoplumbilim açısından davranışları anlaşılabilmez.
İnanç düzeneği ve işleyişini anlamakla kişinin beyninin nece çalıştığı bize görünmeye başlayır. O alqıladığı yanıtlara sorular ararken en yaxın yollardan bulduğu her soruya hemen yanıt aramağa başlar ve bu bitmeyen çelişgide döne döne oynar. Herden de bilinç ararken inanç tuzağına düşer ve orda bir süre esrerken gerçeklere vardığını sanar. Daha sonra ayılma şansı olursa ne mutlu ona. Yoxsa oğurluların en qorxuncu elinde fenarı olandir.
Mence kişinin toplumlarında qorxu ve ayartıya dayalı inanç sisteminin temel direkleridir. Dil bulaşılığından arınmadan bu anlamları anlmaq çox çetindir. Kişinin dilinde bazen inanç sözü bilim yerine ve bilim sözü inanç yerine qulanılmaqdadır. Dil bulaşıqlığının içinden anlam arayıp arıtlmakta ve anlamakta çoxlu tuzaqlar var.
Bir nesneyi bilmek ona inanmak değildir. Habele bir şeye inanmak onu bilmek anlamına da gelebilmez. Herhalda rahatlıkla demek olar ki inanç, bilinç alanından eşikdedir. Bu iki anlamı inceledikde normalda bilincin eğilimini inanca yönelik yox, belki inancin eğilimini bilime yönelik görmekteyik. İnamın kanıtlama ve ispatlama şehvetinden her zaman gözleyip her bilim bilinende veya bulunanda onu o kanıtlama ve ispatlama qulluğunda işe salmıştır. Ama bilincin bele şehvete sahıp olduğu görünmeyip.
Kişi öz gücüne daha uzantı sağlayıp çoxatma çabasında kişinin beyinin nece ilkel olduğunu ve nelere güçsüz ve qorumasız düşdüğünü sezıp anlamışdır. O güç düşgünlüğünde her şeyi hetta özünü de qurban vermiştır. Kişinin bilinen geçmişi güç düşgünlüğünün anılarıdır. O bu güç düşgünlüğü hırçın dönergede bildiğimiz bileli dolana dolana durur. Kişi kişinin neye ve nece savunmasız olduğunu yaxçıca anlamıştır. O kişinin beyninin hardan qorumasız oldgunu anlamış ve ona göre de bu qullanışa açıklığı nece işe salabileceyiğini düşünüp ve inanç sistemini oluşturmuştur. Qullanılan kişinin beyininden qorxuyu ve ayırtıyı silebilsek o qullanışa açık olmadığını hemen bildirir. Onu bu inanç sisteminde tutan bu iki itici ve çekici elementdir. Bu inanç boyunduruğu min iller ve belke de on min iller içinde kişi toplumlrında daha normal ve olağan bir geçerli sayılmaqtadır. İnancsiz sözü kişi toplumlarında bir suç olarak, bir söyüş olarak ve küçük düşürmekde uyqulanan bir anlam olarak qulanılılmaqdaır. Min iller boyunca inançsızları işkence altında öldürmek inananların zaman geçirme eylenceleri ve gerekli bildikleri işlerden olmuştur. Onlar inanç sistemlerinin qaravulları olarak inanç sistemini qoruyarlar. Onların beyni inanç sisteminin güçlü olup ve her kişiye yayılmasıyla eylenir.
İnanç sisteminin min iller boyu ve bildiğimiz bileli kişi toplumlarında olduğu ve devamlı kişileri bir sistemin içinde tutup ve ilkel beyinleriyle ilişgi qurup yaşatmak yalnız iki nedene barmak uzaltır. Biri, kişi beyninin daha primat ve ilkel olduğu, biri de inanç sistemini quranlarının daha kurnaz ve kötü usluluğudur.
Kişinin ölumün, yoxluxun, ve işkencelerin qorxusuna açık olduğu ve iyi ve uzun yaşamağa düşgün olduğu ilkelliği uzerine inanç sistemi quran bilinçliler elbette ki qullanılanlara iyi niyyetli olarak sayıla bilmezler. Onlar yalnız öz güçlerinin uzantısı olan kişileri daha çox köleleştırp ve qullanışlı olmaga sürüklüyürler. Onlara dost demek biraz saflıkdan ve sadelıkden gelebilir. Ama inanç sistemlerini quranlara düşman demek, onları qullanılanları yoxetmek ereği ile suçlamak demek değildir. Yoxetmek seçeneği zaten en son veya en istenilmeyen bir seçenektir. Qullananların bu inanç sistemine zererli olmadığı süre sürünce yoxetme çözümü sistemi quranlar terefinden esemeli bir seçim olmadığına göre bu seçim en son çözümlerden biri sayılır. Ona göre de qullanılanların arasından çıxan bir neçe başqaldıranla davranışlar her zaman en çetın seçeneklerden olmuştur. Onlar var durumu bozmamaq üçün en az güç qullanarak yıldırıcı ve caydırıcı siyasetler işe salarlar. Başqardıranları yoxetme en çox istenilen amaç olduğundan aynı zamanda qullanılanlar toplumunudakı var durumu bozmamak daha onemlı sayılır. Qullananlar başqaldıranları yoxetme ve daha büyük başqaldırılarla qarşı qarşıya qalma arasaında onları yoxetmeme ve normalda qorxuyu ve bazen ayartıyı artırarak başqaldırının qullananlar toplumunda daha sinsicesine sızmasının riskini tartıp tartıp qalarlar. Onlar yanlış herekt yapma qayqısında bazen var durumu çalxalayıp düzenın bozulmasına sebeb olabilirler.
İnanç sisteminde, qullanılanlar güç qaynağı olan qullananlara yanaşıp yaltaqlanıp yalakalaşarlar. Onlar öz yiyelerini kimin olup onlara benzemeğe çalışma yahaltısına düşerler. Onlar öz varlıqlarını qullananlarda görüp onlara inanarlar. Düşmana inanmak işte onların yanından onlara yaşam güvencesi görunur. Qullananların yanıdan bu ilişgi daha değişik görünür. Qullananların qullanılanlara görüşleri arıcıların petek arılarına nece baxdığına benzer.
Bu arada kişiliğin ve kişi toplumlarının bütün qurtuluş umudu başqaldıranlaradır. Kişiliğe başqaldıranlardan başqa umut yoxdur. Var durumu yıxacak yalnız onlar olabilerler. Yoxsa qullanların merhemetine sığınmak onlara inanmaktır. Umut sanılan da başqaldıranların bilince varmakları be herekete geçmeleridir. Qullanılanların içinden başqaldıranlar bu işi başaracaklar. Onlar ışığı yavaş yavaş qaranlığın bağrına saplayacaklar.
İnanc sistemine dayalı beyinde dost düşman tanımak gücü alınmıştır ya da çox zeifdir. Qullanılanlar her zaman bir şeyler istemekdedirler. Onların elleri her zaman istemeye açıktır. İstemek onların genel kişilik kimliği olmuştur. Onların beyınlerı birer dilencıdır. Bu yaşamda onlar her zaman isteyenler, ve birileri de verenlerdirler. Onlrın toplum ekinleri bu istemekle tıkanıp bulanmıştır. Qullanılanlar doğal kişilikden daha eşağa durumda yaşarlar. Doğada yaşayan yabani hayvanlardan bile az olup az yaşarlar. Onlar her zaman istekte bulunarlar. Onların dil, yazın, ve yapıtları istek anlamına bürünmüştür. Onlar bir şeyı almazler, isterler. Onlar bir şeyin onlara verilmeyi için talepte ve istirhamda bulunarlar. Qullanılanlara göre yer onlara buğda ve bulut onlara su ve inek onlara süt ve ağaç onlara yemiş verir. Onlar heç bir şeyi almazlar. Onlara her şey verilir. Onlar ise almağa alışmışlar. Onların elleri her zaman bir yerlere açıktır, normalda göklere. Onların başları yere doğru ve elleri göğe doğru olar. Onlara göre varlığın güç odakları var. Güç odaklarını qızdırmak heç de uyqun ve akıllıcasına bir yaklaşım değildir. Onlar isteklerin istenilen yerleridirler. Onlara her zaman başeyemek gerekir. Qullanılanlar öz varlıqlarını qulananların doyumunda olduğuna inanmışlar. Onlar düşmana inanmişlar. Bir sürü qullanılanlar qullananları qorumaqda canlarını vermişler. Kişi toplumlarında her quşaqda bu düşman qurbanlarından bir neçe milyon var.
Kişinin güçten yana olmasından ve bu güçün hetta onu ezeninki olmasından asılı olmayaraq ona özenmekten ''düşmana inanmak'' söylevinin anlamı yaxçı ortaya çıxır. Düşmana inanmak söylevinin kanıtı qullanılanların içinden çıxan düşmanı qoruyanlarda en güçlüdür. Qullanılanlarda bütün bu sömürge sistemini ayaqta tutacaq qeder düşmana inanç vardir. Qullanılanların arasından çıxan başqaldıranların içinde düşmana inanmak en az derecededir veya az olmaği gözlenilir. Ama herden düşmanın qandırmacalığı o qeder yaxçı yapılır ki var duruma baş qaldıranlar da bilmeden inanç sistemini qoruyanlar qeder sisteme inanç gösterebilirler. Elbette bu direk olarak onların bile bile düşmana satıldıkları anlamına gelmez, ama gine de düşmanın daha hilekar ve hoqqabaz olmağına da göz çeker.
Düşmana inanmak yeni bir söylev olduğuna göre hele boyutları yaxçı incelenip düşünceleşmemiştir. Qorxu kültüründe yaşayan ve qorxu kültürünün eğtimini alan kişi özünden çox düşmana inanir. O onu en çox ezeni över ve ona inanir. Qorxu kültüründe yaşayan qorxu kültürünün me'marına gözellemeler yazarak özgeler önünde onun görünüşünü göklere çıxarar. Qullanılanlar var sistemi qoruyanlar olaraq qullanların çetin günlerinde onların qoltuklarının altına geçip onları ayağüste tutmağa çalışarlar.
Kişinin savunma sistemlerini boşuna hedere vermek amacıyla qullananlar qullanılanlara her zaman uzaqlarda bir düşman yontayıp ve tehlükesini şişirerler. Qullananlar özlerini bu öğütverme ve üreğiyanmalar maskalrı arkasında qullanılanların savunma sistemlerinin olacak zererelerinden güvende tutarlar.
Belelikle gine de söylediğimiz kimin bu mekanizmanın iki terefi de bir terefde yer alarlar. Minik alan da minik veren de uzaklardakı tehlükenin qarşısında birleşip bağırarlar. Biri bile bile biri de inana inana.
İndi ''düşmana inanmak'' söylevine bir de Güney Azerbaycan baxış açısından baxalım. Mene göre Güney Azerbaycan kişi toplumlarının en eskilerinden olarak inanç sisteminin en yaxçı araştırma alanı olabiler. Bu ''düşmana inanmak'' söyleini Güney Azerbaycan Türkünün indiki durumuna yaya bilip genelleşdire bilsek bu mekanizmanın lap yerine düşdüğünü göre bilirik. Güney Azerbaycan Türkünün durumu olduqça üzücü bir sürerdurumdur. Qullanlar (fars istismarçılar) ve qullanılanlar (istismar olan Güney Azerbaycan Türkleri) olarak bu mekanizmanın iki terefidirler. Helelik ki qullanılanlar elverişli bir unutqanlıqda mışıl mışıl mürgüleyirler. Mene göre Güney Azerbaycan Türkleri dünyanın en bedbext, mutsuz ve yazıq toplumlarından biridir. Başqa toplumları ornek olarak ya benzetme olarak ad getirmirem. Yalnız Güney Azerbaycan Türkü en uyqun ornek olabilir. Doğulan günden ölenecen onun bütün düşündüğü ve yapdıqlarını ona sevenleri ve dostları yox özgeler yox belke en acı olarak onun düşmanları onun beynine yerleştirir. Onun beynine bütünlükle yapay kişilik, yapay varlık, yapay düşman, yapay yaşam, yapay duşunceler, yapay qehramanlar, ve yapay dostlar girdirerler. O özünlüğünde ve geçekten yoxtur. O bir qabıq kimindir. O öz düşmanını temsil eder. O düşmanın her çaldığı havaya oynar. Onun canı da qutu da mana uğramıştır. O manqut olmuştur. O manla yaşar. Qara günler onundur. Onun butun yaşamı yazıqdır. O düşmana inanmıştır.
Qullanılanlar düşmanın her oyununa gelerler. Meymun kimin onun her işaresine min meyellaq vurarlar. ''düşmana inanmak'' söylevine en yaxçı ornek Güney Azerbaycan Türklerdir. En azı geçmiş yüz ilde bu toplum ağırcasına bir özöldurme sürecine girmiş bulunur. Bu millete en çox zerer vuranlar bu milletin içinden çıxmışlar. Bu esgi ve tecrübeli millet en qolay ve en cocuqca oyunlara gelirler. Bütün varlığını düşmanın ayaqlarına sermişler. Bir millet olarak kimliğini ve bütülüğü itirmiş bir durumda uçuruma doğru yeriyirler. Qullanılanların aydın diye geçinenleri de birer qaranlıqların peyqemberleridirler. Baş qaldıranları da düşman kimin düşünüp beyinlerini ve qutlarını düşmana hem de çox ucuzuna satmışlar. Onlar qoxu kültüründe düşmanın gün deymeyen yerini öpmuşler ve rezalette qorxu ayartı sisteminde biraz daha yaşamağı yeğmişler, ama heç ağızları da mırdar olmamış.
Baş qaldıranları da düşmanın onun uzune gülmesine aldanıp sevinçten ayı kimin meydanda oynarlar ve bu gülümsemeği bir fürset ve gireve olarak tanımlarlar. Onlar herkesi bu fürsetten faydalanmağa çağırarlar. Düşmanın girevesini öz gireveleri olarak gösterip herkesi bu oyuna getirmeye çalışarlar. Onlar düşmana inamışlar.
Bu özlerini başqaldıran sananlar düşman onların üzlerine tüpurende onu bir merhemet yağmuru sanıp o saqqallarındakı tüpürceği tebberük edip şefa'et olaraq bir birinin üzüne sürerler. Yazıqlar olsun onlara. Onlar düşmana inanmışlar.
Baş qaldıranları düşman onlara baş qorucu atayanda düşmandan öyrenilmiş bir neçe sözü gevşeyip aralıkta atılıp düşerler. Onlar qullananların içindeki alış verişe özlerini de ortaq bilip yatıp yoxularında darı görerler. Çünkü onlar düşmana inamışlar.
Qullanılanlarda dost düşman ayırtıcı sistemi bozulduğuna göre normalda dostu qapıp düşmanı övüp övünerler. Onlar birbirlerine acımasız ve düşmanlarına yumuşaq ve (medeni) olarlar. Onlar düşmana inanmışlar.
İnanç sisteminden çıxıp bilinç sistemine girmeden bütün bu mutsuzluqlar kişinin başından az olmayacaq. Güney Azerbaycan Türkü qorxu ayartı sisteminin kör dönergesinden qurtulup böyük bir içdeğişme süresine geçmelidir. İnanç sisteminden böyük bir oyanma ve yenidencanlanmayla bilgi sistemine girilmelidir. Dostunu düşmanını tanımalıdır. Dostun ve düşmanın uzaq yaxınlığını da kim olduğunu da o belli etmelidir.
Gerçekte qullananlara ve qullalınanlara inanç sistemi onların direk var olma ve var qalmalarıyla bağlıdır. Qullananlar qullanılanlara ikisinin de can şişelerinin bir olduğunu inandirmışlar. İnanç sisteminin var durumu çalxalanmaması her iki terefin de yararına görünür kimin görünür. Bunun böyle olmadığını bu sistemi qurduğuna göre qullananlar daha yaxçı bilirler. Ama bu yazıda en onemli qonu qullanılanların onların can şüşesinin bu sistemin var durumunda olmadığını bilmediklerini açıklamaktır. Onun bu bilince varmağı ücün de onun beyni bilinç sistemine açık olmalıdır. Ama o bilgiyi alqılayan ve bilinç sistemine geçecek olan bölümler min illerden beri talanıp çalınıp bozulmuştur. İnanc sistemi üzerine qurulmuş beyin bilgiye ve bilince dayalı şeylere düşman kimin baxar. O belelikle düşmanı şaşırmıştır.
Bu var durumun değişimi yalnız qullanılanların arasından hala beyinleri bütünlükle bilgiye qapanmayanlardan bir bir bulup bilgilendirmekle sağlanabilir. Düşmanın kim olduğu bir bilgi olarak onların beyinlerinde alqılanmalıdır. Once bilinç üzere beyin sistemi onlarda güçlenmelidir. Kişi ve kişi toplumları sonra güçü ve öz özgürlüğünü bilinçli olmaqda görüp ona yanaşar ve qorxu ayartıya dayalı inanç sisteminden uzaqlaşar ve doğru düşmanı görür. Bütün toplumun inanç sisteminden arıtlanması elbette ki sonranın en önemli işi olmakdadır. İnanç üzerine qurulmuş iç ve dış sarayların yıxılma umuduyla ve bilince dayalı sağlıklı kişi toplumları qurmak umuduyla bu yazıyı sona erdirmek isteyirem. Güney Azerbaycan Türkü en eski toplumlardan ve uyqarlıklardan olarak kişiliğin önünde geden bu bilince dayalı umut bayrağı olabilir.

Oğuz Türk

No comments: