Monday, November 04, 2024
Güney Azerbaycan Ve Kortizol,
Güney Azerbaycan Ve Kortizol,
#OğuzTürk
Bu yazıda, İran-Fars işgalcılığının Sistematik olarak Taziye Kültürünü Dayatarak Güney Azerbaycan’ı Pasifleştirme Çabalarını inceleyerek, Bu Mekanizmanın Nörolojik, Psikolojik ve Sosyopolitik Etkileri Ve Boyutlarını Anlatmaya çalışacağım;
Tarih boyunca işgalcı rejimler, kitlelerin duygularını kullanarak halkları kontrol etmiştir. Sürekli bir keder, korku ve üzüntü kültürünü besleyerek devlet, dikkatleri mevcut toplumsal ve siyasal gerçeklerden tarihsel olaylara yönlendirir ve böylece itaat sağlanır. Bu olgu, Orta Çağ Avrupa’sındaki Katolik Kilisesi’nde ve günümüz İran’ında, özellikle Şii ağırlıklı Güney Azerbaycan’da gözlemlenmektedir. Her iki sistem de duygusal boyun eğmeyi dayatmak için keder dolu dinsel anlatıları kullanır. Bu inceleme, böylesi uygulamaların nörolojik, psikolojik ve sosyolojik etkilerini ele alarak, İran yönetimi altındaki Güney Azerbaycan’da bu durumun sonuçlarına odaklanmaktadır.
Keder ve Stresin Beyin Üzerindeki Etkisi
Nörolojik açıdan bakıldığında, keder, travma ve stresin uzun süreli maruziyeti beyin kimyasını değiştirir. Dinsel yas dönemlerinde yaşanan sürekli üzüntü, beyindeki kortizol seviyelerini yükseltir ve zamanla hafıza, karar verme ve duygusal düzenleme gibi bilişsel işlevleri zayıflatabilir. İran rejimi, tıpkı Orta Çağ Katolik Kilisesi gibi, ulusal takvime üzüntü döngüleri yerleştirmiştir. Yılın neredeyse iki yüz günü, ya İmam Hüseyin’in ya da diğer Şii şahsiyetlerin yasına ayrılmıştır.
Bu yas ritüelleri sırasında insanlar göğüslerine vurur, kendilerini kamçılar, başlarını yaralar; bu davranışlar beynin stres tepkisini daha da artırır. Sürekli yükselen kortizol seviyeleri, bireylerin dış etkilere karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olur ve eleştirel düşünme yetileri zayıflar. Böylece insanlar, sürekli bir üzüntü ve itaat döngüsüne kapılır, otoriteyi sorgulama ya da güncel toplumsal sorunlarla ilgilenme kapasiteleri azalır.
Psikolojik Etkiler: Keder ve Suçluluğun İçselleştirilmesi
Psikolojik olarak, İran devleti tarafından dayatılan bu kurumsal keder, Orta Çağ Katolik Kilisesi’nin suçluluk mekanizmaları ile benzerlik gösterir. Her iki durumda da, bireyler dinsel trajedilerden sorumlu olduklarına inandırılır. Hristiyan Avrupa’da İsa’nın çarmıha gerilmesi, Şii inancında ise İmam Hüseyin’in şehit edilmesi, takipçilerinin suçluluk duygusunu derinleştiren anlatılardır. Bu yasın parçası olmak, bireylere kendi günahlarından arınma fırsatı sunar.
Bu suçluluk ve üzüntü hali zamanla mazoşizme dönüşür; insanlar kendi acılarını görmezden gelerek uzak tarihsel olaylara odaklanır. Bu suçlulukla yoğrulmuş duygusal durum, rejimin toplumsal kontrolünü sürdürmesine olanak tanır, zira vatandaşlar kendi maddi ve politik koşullarını sorgulamak yerine dinsel görevlerine odaklanır.
Toplumsal Boyut: Devlet Onaylı Kederin Siyasi Bir Araç Olarak Kullanılması
Güney Azerbaycan’daki keder temelli kontrolün toplumsal sonuçları derindir. İran rejimi, büyük ölçekli yas törenlerini örgütleyerek, bu üzüntü kültürünü sürekli kılmak için dini kurumlar ve devlet mekanizmalarını kullanmaktadır. Ulusal takvim, çeşitli imamların, aile üyelerinin ve diğer dinsel şahsiyetlerin ölümü anısına ayrılmış günlerle doludur. Bu günlerde işyerleri kapanır, insanlar yas törenlerine katılmaya zorlanır. Böylece toplu keder, halkı ortak bir duygusal yük altında birleştirirken, aynı zamanda güncel haksızlıklardan dikkatleri başka yönlere çeker.
Güney Azerbaycan’da bu devlet kontrollü keder, İran işgali altındaki yaşamın sert gerçeklerinden uzaklaşmaya yarayan güçlü bir dikkat dağıtıcıdır. Bölge ekonomik olarak geri kalmış, halkı yoksul ve siyasal olarak ezilmiştir. Halk, kendi toplumsal ya da ekonomik mücadelelerini dikkate almak yerine binlerce yıl önce ölmüş imamların yasını tutmaya yönlendirilir. Uzun yas dönemleri, rejime karşı toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasını da engelleyerek halkın direncini kırmaktadır. Böylece halkın kendi geleceğine dair iradesi zayıflatılır ve toplumsal kimliği üzüntü ve şehitlik üzerine inşa edilir.
Orta Çağ Katolik Avrupa ile Karşılaştırmalı İnceleme
Orta Çağ Katolik Avrupa ile günümüz Şii İran’ı arasındaki benzerlikler, taziye ve kederin siyasal bir kontrol aracı olarak kalıcı gücünü gözler önüne sermektedir. Avrupa’da Katolik Kilisesi, İsa’nın çektiği acıları insanlığın günahlarının sonucu olarak çerçevelemiş ve bu, inananları sürekli bir duygusal boyun eğme durumunda tutmuştur. Benzer şekilde, İran rejimi Şii yas ritüellerini kullanarak halkı duygusal açıdan kırılgan bir durumda bırakmakta ve toplumsal koşullardan uzaklaştırmaktadır.
Tıpkı Katolik Kilisesi’nin günah çıkarma uygulamalarını teşvik etmesi gibi, İran-Fars işgalında olan milletler—özellikle Güney Azerbaycan’daki Şii çoğunluğu—göğüslerine vurma ve kendilerine zarar verme yoluyla bağlılıklarını ve üzüntülerini ifade ederler. Her iki bağlamda da halk, dinsel kefaret üzerine odaklanmaya teşvik edilerek mevcut siyasal yapıları sorgulamak yerine dinsel anlatılara yönlendirilir.
Güney Azerbaycan İçin Siyasi Sonuçlar
Güney Azerbaycan’da İran rejiminin Şii taziye kültürünü ve kederi manipüle etmesinin belirgin siyasi amaçları vardır. Bu sürekli yas kültürünü besleyerek rejim, Azerbaycanlıların kendi etnik ve kültürel kimlikleri etrafında örgütlenmelerini engeller. Şii çoğunluğa sahip Azerbaycan halkı, hem dinsel anlatılar hem de Türklük kimliğinin baskılanması yoluyla kontrol altında tutulur.
Sonuç olarak, toplumsal ve siyasal olarak edilgen bir toplum oluşur; tarihsel üzüntü ve dinsel ritüellerle meşgul olan halk, kendi marjinalleşmelerine karşı harekete geçmez. Bu duygusal manipülasyon, İran rejiminin iktidarını sürdürmesine ve Güney Azerbaycan’ın işgal altında, her yonden olduğu gibi ekonomik olarak geri kalmasına ve kültürel olarak baskı altında tutulmasına olanak sağlar.
Görüşümüzce, Keder ve üzüntü temelli kontrolün nörolojik, psikolojik ve toplumsal boyutlarını anlamak, duygusal ve siyasal kurtuluş için bir yol sunmaktadır. Güney Azerbaycan için, duygusal egemenliği geri kazanmak—eğitim, siyasi ve toplumsal bağımsızlık ilk olarak, kültürel gurur ve tarihle eleştirel bir şekilde yüzleşme yoluyla—rejimin manipülasyonuna karşı direnmenin gerekli bir adımıdır. Toplu hafıza ve kederi teslimiyetin değil, güç ve dayanıklılığın kaynağı olarak yeniden çerçevelemek, Azerbaycanlıların uzun süredir onları ezen duygusal ve siyasal kontrol yapısını parçalamaya başlamasını sağlayabilir.
#OğuzTürk
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment