Monday, November 04, 2024
Yahudi, Hristiyan ve İslam Takvimlerinin Bilim Dışılığı
Yahudi, Hristiyan ve İslam Takvimlerinin Bilim Dışılığı
Oğuz Türk
İnsan uygarlığı, varlığı düzenleme çabasında her zaman takvimlere dayandı. İnsan, hayatı yapılandırmak, tarihi kaydetmek ve toplumsal etkinlikleri düzenlemek için takvimi yarattı. Ancak en yaygın kullanılan üç takvim—Yahudi, Hristiyan ve İslam takvimleri—gerçeklere değil, doğrulanamayan, efsanevi olaylara dayanıyor. Bu takvimler, kültürel bağlılıklar ve inançlarla derin bir şekilde bağlanmış durumdadır. Görüşümce, bu inançlar ise bilimsel anlayışa tamamen karşıdır
Bu durum önemli bir soruyu gündeme getiriyor: İnsanlar gerçeklikle yüzleştiklerinde bile neden yaşamlarını kanıtlanmış yanlışlıklar üzerine kurmaya devam ederler? Bu yazıda sadece bu takvimlerin bilimsel hatalarını değil, aynı zamanda kültürel sürekliliği sürdürmek adına insanın gerçek olmayanı kabul etmeye yatkınlığını da incelemeğe çalışıyorum. Ben bilimin doğanın sırlarını aydınlattığı bir çağda, insanlığın artık mitlere dayalı takvimleri terk edip, doğruluğu kabul edilen bir sisteme yönelmesi gerektiğini savunuyorum.
Yahudi Takvimi: Mistik Bir Yaratılış
Şu an 5784. yılı işaret eden Yahudi takvimi, Adem ve Havva’nın yaratılışına dayanmaktadır—insanlığın başlangıcı olduğu iddia edilen bir anlatı. Bilimsel olarak, bu iddia savunulamaz. Modern evrimsel biyoloji, insanların milyonlarca yıl süren bir süreçte evrimleştiğini tartışmasız bir şekilde ortaya koymuştur. Dinsel metinlerde tasvir edilen şekliyle iki insanın birdenbire yaratılması biyolojik olarak imkânsızdır.
Yine de, bu doğrulanamayan ve bilimsel olarak olası olmayan öykü, tüm bir zaman ölçüm sisteminin temelini oluşturuyor. Felsefi olarak, zamanı—hayatlarımızı yöneten yapıyı—bir efsaneye dayandırmanın anlamı nedir? Zaman gerçeğin bir yansımasıysa, yanlışlık üzerine kurulu bir takvim de yanlış olmalıdır. Takvim sadece günleri ölçen bir araç değil; gerçeği nasıl anladığımızın bir yansımasıdır. Böyle bir aracı efsane üzerine inşa etmek, gerçeklik algımızı çarpıtır ve dünyayı anlamamızı engeller.
Hristiyan Takvimi: Kurguya Dayalı Başlangıçlar
Geniş ölçüde kullanılan Gregoryen takviminin temeli olan Hristiyan takvimi, İsa Mesih’in doğumuna dayanır. Yahudi takvimi gibi bu da doğrulanamayan iddialara dayanmaktadır. İsa Mesih’in, dinsel metinlerde tarif edilen haliyle, gerçekten yaşadığına dair bilimsel bir kanıt yoktur. Üstelik doğum tarihi geleneksel olup, tarihsel gerçeklere dayanmaz; ne arkeolojik ne de belgesel bir destek bulundurur.
Felsefi olarak, bu durum daha geniş bir meseleye işaret eder: İnsanların kültürel kurguları temel gerçekler olarak kabul etme eğilimi. Gerçek olmayan bir olaya dayalı bir takvimi yaşatmak, toplumsal bir yanılsama yaratmaktır. Toplum bu kurmacayı sadece gelenek olduğu için sürdürebilir mi? Gerçek bilindiği halde, mite bağlı kalmak entelektüel dürüstlükten bir sapma değil midir? Gregoryen takvim, yanlışlarını düzeltmek için reformlardan geçmiş olsa da, temeli hala tarihsel olmayan bir olaya dayanmaktadır.
İslam Takvimi: Doğrulanamayan Hicret
İslam takvimi, Muhammed Peygamber’in Mekke’den Medine’ye göçü olan Hicret ile başlar. Diğer takvimler gibi, bu olay da tarihsel olarak belirsizdir. Muhammed’in hayatıyla ilgili en eski kayıtlar, anlatılan olaylardan yüzyıllar sonra ortaya çıkar, bu da güvenilirliklerini ciddi şekilde sorgulamaya neden olur. Üstelik İslam takviminin ay döngüsüne dayalı olması, onu Dünya’nın güneş döngülerinden daha da kopuk hale getirir, doğanın ritmiyle uyumsuz bir sistem ortaya çıkarır.
Burada daha derin bir felsefi ikilemle karşılaşıyoruz. Gerçekleşmemiş olabilecek olaylara göre zamanı ölçmek ne anlama gelir? Doğrulanamayan bir olay üzerine kurulu bir takvimle yaşamak, kendini kandırmanın bir biçimidir. Zaman, inancın değil, gerçeğin bir yansıması olmalıdır; ancak takvim, mitlerin sürdürülmesinin bir aracı haline gelir.
Yanlışların Sürekliliği
Bu takvimler, gerçeklikle böylesine kopuk olmalarına rağmen neden hâlâ varlıklarını sürdürüyorlar? Cevap, gerçeklerde değil, insan doğasında yatıyor. İnsanlar, kimliklerini ve dünya görüşlerini şekillendiren kültürel anlatılara derinden bağlıdırlar, bu anlatılar doğrulanabilir olmasa bile. Yanlışları kimlik ve gelenek adına kabul etme eğilimi, inanç ve bilgi arasındaki, mit ve bilim arasındaki derin bir felsefi çatışmayı yansıtır.
Bu anlamda, takvimler yalnızca zaman ölçme araçları değildir; insanın kültürel uyumu, bilimsel gerçeklerin önüne koyma eğiliminin simgeleridir. Ancak bizler, akıl sahibi varlıklar olarak bildiğimiz sistemleri sürdürebilir miyiz? Yaşamlarımızı doğru olanla uyumlu hâle getirme konusunda ahlaki bir zorunluluğumuz yok mu?
Evrensel, Bilimsel Bir Takvim
Bu dinsel takvimlerin hatalı temelleri göz önüne alındığında, insanlığın evrensel, bilimsel bir takvime yönelmesi gerektiği açık. Dünya’nın güneş etrafındaki dönüşüne ya da daha hassas ölçümler olan atom saatlerine dayanan bir takvim, doğanın gerçekleriyle uyumlu olacaktır. Böyle bir sistem, kültürel ve dinsel ayrılıkları aşarak gerçeği geleneklerin önüne koyan ortak bir çerçeve sağlayacaktır.
Felsefi olarak, bilimsel bir takvime geçiş, aklın mitin üzerine çıkışını, gerçeğin kurguya üstün gelişini temsil eder. Bu, insanlığın geleneklerin değil, doğanın yasalarına uygun yaşama kararlılığını yansıtır. Evrensel ve bilimsel bir takvim, sadece daha doğru değil, aynı zamanda insanlığın bilimsel akılcılığı efsanelerle değil gerçeklerle yaşatmasının bir simgesi olacaktır.
Zamanı Gerçeklik ile Ölçmek
Yahudi, Hristiyan ve İslam takvimleri doğrulanamayan mitler üzerine kuruludur, ama hâlâ insan hayatlarını şekillendirmeye devam ederler. Bu yanlışların sürekliliği, insanların rahatlatıcı kurmacaları rahatsız edici gerçekler karşısında tercih etme eğilimini yansıtır. Ancak bilimsel anlayışın derinleştiği bir çağda, bu eski sistemleri bir kenara bırakmanın vakti geldi. Zamanı ölçme araçlarımız mitlerden değil, doğanın gerçeklerinden yola çıkmalıdır. Evrensel, bilimsel bir takvim benimseyerek insanlık zaman anlayışını gerçeklikle uyumlu hâle getirebilir ve böylece kendisini tarihin yanılsamalarından kurtarabilir.
Oğuz Türk
2024
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment